Sonuç bulunamadı

    Mektuplarla Veda







    Kaç şiir gecti aradan bilmiyorum ama ben seni özledim. İlk oyuncağımla oynadığım mutluluk gibiydi seninle acılarım. Belkide acılardı beni sana bağlayan. Olmadı ilk oyuncak oynamasını bilmedigin için kırılır ya hep. İşte ben oynamasını bilmediğim için sende beni kırdın. Ve hep senden büyük birinden abladan, abiden, babadan ,anneden istersin ya tamir etmesini, edemediler kalbimi tamir. Olmadı her bir araya getirdiklerinde parçaları bir yapboz gibi uyandığımda yine parçalandı. Aslıda senin suçun yoktu ama kızacak biri lazımdı bana. İnsan en cok sevdiğine kızarmış ya benim ki de ondan. Ama hiç uyanmamayı diledim uzunca bir süre. Hayata baglı yaşayıp ama ipim hic kopmasın istedim. 
    Hayat salıncağında sallanmak ama hiç kopmasın istedim ip. 
    Olmadı koptu...
     
    Bakma simdi özlem duyduğuma geçmişe. Dönebilseydim o günlere hiç aşık olmamak isterdim sana. Hiç yazmak istemezdim gönderilmemiş mektuplarımı. Hic yakmak istemezdim onları. Aşkı böyle yakan bir duygu olduğunu bilmek istemezdim mesela. Ne sen yaşa isterdim mecburi ayrılığı ne de ben yaşayayım isterdim.

    Susuzluğumu dudaklarında dindirdiğim günleri hatırlamaktansa susuzluktan ölmeyi dilerdim.
    Bakma lanet okurcasına sözlerime. Hiç pisman değilim yaptıklarımdan. Ve en çok bu korkutuyor beni. Bu hikayede yanan ama yanmaktan zevk alan taraf olmak, sen her şeyden habersizken. Susuz kalan ama suya ulaşmaktan korkan. Olmayacağını bile bile çölde deniz arayan...


    Bir gönderilmeyen mektup daha yazmıştı genç kız. Askini hala icinde tasidigi icin pisman ama yasadiklarindan hic pisman olmayisi iyiden iyiye rahatsız ediyordu onu. Bir yol bulmaliydi bu duruma. Oyle bir yol olmaliydi ki huzura kısa yoldan ulaşmalıydi. Kendini pişmanlıkların icinde pisman olmayisi rahatsiz etmemeliydi.
    Karar vermişti o gece mektubu yazdıktan sonra. Yeni bir hayat onu bekliyordu.
    Yıllardır işten eve evden işe gittiğinde harcayamadığı parasıyla küçük bir karavan almıştı kendine. Ve can dostu biricik köpeği Kömür'ü de alıp yanına yolculuğa çıkmıştı. İlk önce kıyı sehirlerini sonra Anadoluyu karış karış gezecekti. Her gezdiği yeri gönderemediği mektubuna yazacaktı elbette. Şimdiden koca bir koliyi dolduracak kadar yazdığı mektuplarına belli ki yeni koliler eklenecekti.

    Ertesi gün işten ayrılmış ve koyulmuştu yola. Her şehrin karış karış geziyor her mutlu olduğu şeyi mektubuna yazıyordu. 

    Eski günlerde onunla kurdukları hayali tek basına gerçeklestiriyordu.

    Her gittiği yerde birkaç gün kalıyor ve günübirlik işler bularak yol masraflarına gelir elde ediyordu. 
    Kömürle yolculuk yapmak harika hissettiriyordu genç kıza. Onun dostluğu bir insanın dostluğuna eş değerdi. Konuşmasa bile anlıyorsdu. Geçmişte yaşadıklarını her anlattığında Kömür'e o da genç kızla birlikte hüzünleniyordu.

    Aylarca böyle gezdi genc kız ve Kömür. Beraber çalıştılar, beraber denize girdiler, beraber üşüdüler ama yılmadılar. Ve her şehrin ayrı bir mektubu oldu . Gezmeyi her bitirdiği şehri uzun uzun anlattığı mektupları oldu. Yediklerini, içeriklerini,gördüklerini, merakla araştırdıklarını, harika denizleri, mağaraları, viyadükeri, dağları, ovaları,tarlaları, gölleri,nehirleri, antik kentleri her bir şeyi en ince ayrıntısına kadar yazdı.
    Bir yandan biliyordu o mektupların yerine asla ulaşmayacağını ama bir umut ya yazıyordu. Kendi bu dünyadan gittikten sonra biri bulurda üzerinde ki adrese postalar umuduyla. 

    Tam bir yıl gecmisti şehir şehir dolaşırken. Ve onun nefes aldigi şehri sona bırakmıştı. Gittiği yere o şehirden geçerek daha kısa varacaksa bile uğramadı uzattı yolu. Çünkü biliyordu onun şehrine uğrarsa bir daha çıkamazdı oradan. Onun nefes aldığı gökyüzünden nefes alırsa başka yerde nefes alamazdı. Zaten sayılı olan nefesleri o şehirde daha bir eksilirdi.

    Beklediği haber bu sabah ulaşmıştı mailine. Herhangi bir şehirde herhangi bir hastanede yaptırdığı son testlerini göndermişti yıllardır onunla olan doktoruna. Bir yandan son şehre gelip onun gökyüzünü soluyamayacak kadar kısa yaşamaktan korkuyordu, bir yandan da onun şehrinde onunla karşılaşacak kadar cok yaşamaktan...

    Son mektubuna şöyle başlamıştı henüz gezmediği şehirde:

    Hayalimizi gerçekleştirdim sevgilim. Biliyorum kızacaksın bana iki kişilik hayali tek kisi yaşadığım için . Ama sana bu haksızlığı yapamazdım. Hem bir bakıma Kömür'ümüz yanımdaydı tek sayılmazdım.
    Seni özledim kömür gözlüm. Hayatı yaşayamayacak olmaktan korkmadım seni unutmaktan korktugum kadar. Sensiz geçen ikici yıl bu. Belki sen şimdi mutlu birisin. Ben gittikten sonrada mutlu ol tamam mı? Tanıştığımız hastane odasından umudumuz olan şehre gelene kadar bekle beni.

    Ne kadar şapşalım cevabını hiç bilemeyeceğim bir soru daha sordum sana. 
    Kızma bana. Seni sevdigim icin vazgeçtim senden demistin ya bana benden giderken. Şimdi bende seni sevdiğim için vazgeçtim hayattan. Bensiz bir hayat yaşamak mutluluksa sana eger ben tüm hayatı sana bırakıyorum. Aldırma sitemlerime sen benim için yaşamak istediğinden gittiğini biliyorum.

    Aslında itirafta etmem gerekiyor hayatı bırakmak benim seçimim değildi ama sana bırakmak benim seçimimdi.
    Hani gözlerime her baktığında kendini gördüğünü ve ormanlarımda kaybolmak istediğini söylerdin ya. Ben senin karanlığında kayboldum. Ve bu çok güzel bir duyguymuş sevgilim. Senden önce yaşadığım için şanslıyım sanırım.

    Senin şehrindeyim şimdi. Aynı gökyüzünde nefes alıyoruz. Bugün öğrendim ki seninle karşılacak kadar uzun yaşamayacakmışım. Ah ne acı, ah ne mutluluk.  
    Sen hastaneden ayrıldığında tedavi için, benim test sonuçlarım yeni çıkmıştı ve iyi değildi. Ama biliyorum bunu sana söyleseydim gitmezdin hiç. Ve ben senin ölmeni izleyemezdim, benim ölmemi izlemene izin veremezdim. 

    Saçlarım senin sevdiğin gibi uzun değil artık, gözlerim parlamıyor sana baktığım gibi, bana yaptığın bileklik kolumdan düşüyordu bende iki kere doluyorum senden bir parça daha gitmesin benden diye.

    Beraber okuduğumuz o şiir kitabı çok eskidi artık sayfaları yırtılıyor ama ben inatla yapıştırıyorum. Altını çizdiğimiz o satırların kaybolmasına dayanamam sevgilim.

    Bak yine yaptım konudan konuya atladım. Sen sevmezdin bu huyumu. Anlayamıyorum seni derdin. Ama vazgeçemedim bu huyumdanda özür dilerim. 

    Seni çok özledim.
    Ben gittikten sonrada hep iyi ol. 
    Ve senin şehrinde olsun istedim toprağın altındaki yatağım. Belki bana gelirsin diye. 
    Korkuyorum. Hem seni görmekten hem de görememekten. Kokunu deli gibi özledim ama içime çekersem bir daha yaşama tutunamamaktan korkuyorum.
    Affet beni tutamadım sözümü. Sen uyanana kadar yaşayamayacağım. Seni bekleyemeyeceğim...

    Genç kız son satirları yazarken kalem titremeye başlamıştı yazılar biribirine girmişti. Ve o an karanlığa yummuştu gözlerini.

     Kömür düşen kalemin sesine kulaklarını kaldırmış ve kendince anlamıştı bir şeylerin ters gittiğini. Genç kızın yanına gidip çekiştirsede paçasından hareket etmemişti. Ve karavandan atlayıp bir adamı getirmişti yardıma. Adam kızı kucakladığı gibi hastaneye götürdü. Genç kızın boynuna asılı hasta kartını gören doktorlar umudun olmadığını bilselerde genc kızı yaşatmak için ellerinden geleni yapmış ve onu yoğun bakıma almışlardı.

    3 gün sonra


    Genç kız hafifçe gözlerini araladığında hayal ile gerçek arasında bir yerlerdeydi. Hayaldi karşısında gördüğü kişi, gerçekti üzerindeki ölüm kabloları. Ölmek istemiyordu hiç ama kadere karşı gelmekte onun mizacı degildi. 
    Gözlerini kırpıştırfı birkaç kez. Sonra Kömür'e seslendi her baygınlıktan sonra yaptığı gibi ama bu sefer yanına gelmemişti dostu. Onun yerine hayal sandığı kişi tutmuştu elini genç kızın.

    Yıllar sonra görmek sevdiğini genç kızın kalp atışını hızlandırmıştı. Şimdi daha zor olacaktı gitmek. Hep korktuğu başına gelmişti işte. Onun gözlerine hapsolmuştu tek bakışta. Genç adam anlayamasada ne olduğunu, kızın oraya nasıl gittiğini mutluydu bir bakıma. Tedavi gereği şehir değiştirip uzun bir uyku dönemi yaşadıktan sonra uyanışının birinci haftasında sevdiğini görmüştü. Üzgündü de aynı zamanda sevdiğinin durumuna. 

    Bir süre hiç konuşmadan,kimseye aldırmadan baktılar gözlerinin içine. Etrafta dolanan doktorlar, hemşireler umurlarında değildi. Hastanenin o soğuk beyaz duvarları ısınmıştı bir anda. O ilaç kokusu yerine dünyanın en güzel kokusu yayılmıştı sanki odanın içine. Ömürleri uzuyormuşçasına baktılar birbirlerine. Yeni bir diyara gitmiş ve orda cok mutlu olmuşlardı bile.

    İlk konuşan genç kız oldu. 
    - Nasılsın?
    - İyiyim hem de çok. Uzun bir uykudan uyandım ve sana kavuştum. 
     
    Kız üzülmüştü bu cevaba. Kavuşmak değildi çünkü bu. Onun sadece uykusunun arasında gördüğü bir rüya kadar kısa sürecekti.

    - Sen nasılsın, nasıl geldin buraya? Ayrıca Kömür de mi burada? 
    - İyiyim, sana geldim son kez. Evet o da burada.
    -Son kez ?
    - Kömür seni çok özledi. Eminim bundan sonra yanından hiç ayrılmayacak. Sen yokken hep senin oturmayı sevdiğin koltukta yattı ve sanki bir gün sen gelecekmişsin gibi hep sıcak tuttu orayı. Aslında sana anlatacak çok şeyim var ama sanırım buna vaktim yok. Ama bunları sana anlatacak biri var endişelenme. Sen yokken neler olduğunu anlatacak biri.

    Genç adam anlam veremiyordu bu söylediklerine ve kafası karışmıştı. Zaten tedavi yüzünden henüz kendine tam anlamda gelememişti. 

    -Ben seni anlamıyorum. Ve sen neden bu haldesin? Kafam cok karışık. Kim anlatacak bana olanları? Senin neden vaktin yok? Hasta olduğun içinse konuştum ben doktorlarla basit bir üşütmeden dolayıymış baygınlığın. 

    Genç kızın soğuk sular dökülüyordu işte o anda. Onun hiçbir şeyden haberi olmadığını anlamıştı, doktorların ona hiçbir şeyi anlatmadığını. Bozmayacaktı bu oyunu. Biliyordu çünkü onun tedavisi için gerekliydi bu.
    Ama o kömür gözlerindeki endişe kendi gözlerindeki ormanları yıkıyordu. Bir sel gibi taşmayı bekleyen gözyaşlarını zor zapt ediyordu.

    2 gün sonra. 

    Genç adam , sevdiğinin odasına geldiğinde kimseyi bulamadı. Korku tüm vücudunu sarmıştı işte o an. Ama kendini kandırmayı teste gitmiştir bahanesi ile başarmıştı. Ama yatakta gördüğü kağıt bu bahaneyi tuzla buz etmişti. 
    İçini kaplayan korku gözlerini ne kadar karartabilirse karartmıştı.
    O kağıtta ne yazdığını bilmiyordu ama hissediyordu en derinlerinde. Sevgisini cok belli edebilen biri değildi. Ağzı öyle süslü kelimeler kuramazdı da. Ama bilirdi genç kızın onu bakışlarından anlayacağını. Şimdi karşısında bir mektup ve korkuyordu.

    Sevgilim

    Bu kez sana gönderilmemiş bir mektup değil sana ulasacağından emin olduğum bir mektup yazıyorum.
    Biliyorum şu an korkuyorsun. Neler olup bittiğini anlayamadığın için ayrıca endişelisin. Saçlarını karıştırmayı bırak ve otur bir köşeye. 
    Seni çok iyi tanıdığımı biliyorsun, seninde beni tanıdığın gibi. Ve şimdi cümleleri kurmakta zorlandığımı anlıyorsundur. 
    Özür dilerim senden bu hayata birlikte kafa tutamadığımız için. Tüm sorularını cevaplayacağım. Hani demiştim ya sana her şeyi anlatacak biri var diye. İşte o benim sana gönderemediğim mektuplar. Her şeyi günü gününe yazıyor ve tüm sorularının cevapları onlarda. 
     Eğer karşılaşmamış olsaydık sevdiğim asla vermeyecektim onları sana ama şimdi seni soru işaretleri ile bırakmak istemedim.

    İlk sorunu cevaplayayım bu mektubumda.  
    Evet sevgilim ben artık yokum. Basit bir üşütmeden kaynaklı bayılmadım. Senin tedavin başladığında benim tedavimin işe yaramadığı tespit edildi. Ve doktorların söylediği gibi 2 yıl içerisinde ruhum vücudumu terk etti. 
    Sakın ağlama sevgilim. Sakın üzülme. Ben seninle kurduğumuz her hayali gerçekleştirdim kendi adıma. Her şehri karış karış gezdim, her yemeğin tadına baktım ve bunları mektuplarımda anlattım sana. Şimdi sıra sende. Benim yaptığım gibi her şehri karış karış gez ve her yemeğin tadına bak. Tabi biriciğimiz Kömür'ümüzü unutma. O şu an bir bakım evinde senin onu almanı bekliyor ve onunla birlikte birde adres. Hayalimizdeki karavanın adresi. 
    Her mektubum tarihli sırasıyla anlatacağım orda sana her şeyi. Ve sevgilim senden son bir sey istiyorum. Şehirleri sırasıyla gezerek oku mektuplarımı. O zaman beni daha iyi anlayacaksın. 
    Sanırım kelimelerin bittiği yerdeyim. Sana söyleyebileceğim en özel cümleyi sona bıraktım.

    Seni çok seviyorum...


    Genç adam gözyaşları içinde okuduğu mektubu sımsıkı bastı yüreğine. Ağzından dökülen sadece 3 kelimeydi.

    Seni çok seviyorum.

    Kendini topladığında iki gün geçmişti onu kaybetmesinin üstünden. Ve artık her şeyi sırasıyla yapma vakti gelmişti. İlk önce Kömür'ü almıştı bakım evinden. Ve sanki iksinin birleşimi gibi olan köpeğin simsiyah tüylerini severken bakmıştı hüzünlü yeşil gözlerine. O da anlamıştı artık genç kızın olmadığını.

    Daha sonra görevlinin verdiği adres kağıdına bakmış ve oraya gitmisti. Dediği gibi her şey tam hayal kurdukları gibiydi. Her bir ayrıntı onları temsil ediyordu. 
    Mavi ve kırmızıydı her sey. Yıldızlar ve kitaplarla doluydu içerisi. Ve tabiki okuduklarını not aldığı defterler ve kalemler. İki kar küresi vardı birinde genç kızın kendilerine benzettiği iki çocuk olan diğerinde genç adamın sevdiği kartal figürü olan.
    Bir köşede yığılı koliler dikkatini çekmişti genç adamın. Anlamıştı okuması gereken mektuplar olduğunu ve vakit kaybetmeden sırasıyla okumaya basladı. Hem ağlıyor hem gülüyordu. Hem hatırlıyor hemde unutuyordu. Hem orda olamadığı için üzülüyor hem onu mutlu günler geçirmesine seviniyordu. 
    Her şehri genç kız gibi karış karış gezmiş ve her yemeği tatmıştı. Her sonda bir mektup okumuştu .
    Ve en son sevgilisi gibi onu bıraktığı şehre dönmüştü. Onu yanında olacaktı artık. Her gün mezarına gidip asla gönderemeyeceği mektuplarını okuyacaktı. Öylede oldu. 

    Böylece yıllar geçti ve gerçek olan aşk hiç bitmedi. Genç adam hem kendi için hem de sevdiği kadın için yaşadı. 

    Birini sevmek, varlığına sahip olmak değildi bu hayatta. Sevgi, varlığa değil ruha aitti. Sevgi, gözle değil özde var olurdu. 

    Bu yüzdendir ki gerçek aşk ne bitti demekle biter ne de ölmekle biter...


                                      SON




    Okuduğunuz için teşekkür ederim. Takip Et

    Yorum Gönder

    Daha yeni Daha eski

    نموذج الاتصال